İki şiirden bahsetmek istiyorum siz okuyanlara. İkisi de Sincan İstasyonu dergisinin sanırım son sayısında yer alan şiirler...
Öncelikle Figen Şentürk'ün "İki Nokta" isimli şiiriyle başlayayım. İlk okumamda "Bu nedir arkadaş?" gibi bir tepki verdiğimi saklarsam yalan olur. Ama sonra dönüp bir kaç kere daha okuduğumda ve ayrıca sesli okuduğumda fena olmayan bir yanının olduğunu idrak ettim.
Bazı şiirler böyledir evet. Anlaşılması için bir kez okumanız yetmez, bir kaç kez okumanız gerekir. Bir de bazı şiirler vardır ki daha ilk okumanızda sizi çarpar, sizi çarptığı için bir kaç kez daha üst üste okumak istersiniz ve hatta o şiir artık çoktan başucu şiirlerinizden olmuştur bile. İsmet Özel'in, Ahmet Erhan'ın, Edip Cansever'in bazı şiirleri bende bu etkiyi yaratmışlardır.
Evet. Bir kaç okununca şiirde farklı bir şey gördüğümü söyledim. Kabul. Ama beğendiğimde sanılmasın kesinlikle. Bir dergi çıkarsam bu şiiri -BAKIN BÜYÜK KONUŞUYORUM!- çok elzem bir durum olmadığı müddetçe ASLA dergiye almazdım. Belki kısa bir şiir gerekir öyle değerlenebilir diyelim, yine de pek sanmıyorum. ON ÜZERİNDEN DÖRT DİYECEĞİM ben bu şiire. Ne yazık ki kendi şiir algılayışıma göre ortalamadan düşük yani vasatı bile tutturamıyor. On üzerinden beş asla demem. Derginin editörünün imla kurallarına, dilbilgisine özel bir hassasiyet duyduğunu kendi konuşmalarından biliyorum. Yalnız söylenmesi gerek ki iki şiirde hem imla hem dilbilgisi açısından ne yazık ki dökülmekte. Görseller maalesef ekte.
Gelelim şimdi de Dilaver Beyin şiirine. Bu şiir de sanırım Figen Hanımın şiiriyle aynı sayıda Sincan İstasyonu dergisinde yer almış. Artık ben bir şey demiyorum :) Bu şiir resmen bir MÜSAMEREDİR! Arada iyi şiirler yayımlamalarına rağmen (bknz: Mustafa Köz / https://berchacil.blogspot.com/2020/10/mustafa-kozun-kasabada-milli-hasila.html) yıllar yılıdır yayımlanan bir derginin seviye olarak bu çıtada olması üzücü. Hatır gönül durumları herhalde. Bilemiyorum.
Dilaver Korkmaz'ın şiiri de çok eski. Ne zaman yazmış bilemem ve kastım o "ilk akla gelen eskilik" de değil. Bu çağın şiiri değil benim demek istediğim. Artık esamesi ne yazık ki okunmayan bir şiir bu. Benim de ne yazık ki bu çağa yakıştıramadığım bir şiir. ON ÜZERİNDEN DÖRTLÜK BİR ŞİİR...
Şimdi gereği var mıdır bilmiyorum ama iki şiiri karşılaştıralım hadi. Yazının başlarında da belirttiğim gibi, ben bir dergi editörü olsam bu iki şiire de asla yer vermezdim şiirlerini kontrol ettiğim, editörlük eylediğim edebiyat dergisinde. Fakat amiyane tabirle, oldu ya zorunda kalarak :) bu iki şiirden birini seçmem gerekirse eğer; Figen Şentürk'ün şiirini seçerdim. Bu noktada tercihimi yaptıran şu küçük nüanstan sizlere bahsetmeliyim. Dilaver Korkmaz'ın şiirlerinde şiir okurlarına -ya da belki de sadece banadır- artık "öğ" dedirten doneler var. Figen Şentürk'ün şiirinde ise -hiç değilse- yeni bir söylem üretme çabası görebiliyoruz. Belki de tek savunulacak kısmı budur "Kağıt İşçisi" şiirine karşı.
Yine de ne yazık ki ikisi de kötü şiirler.
Şairlerin kendilerine yettirdikleri ama okuyana yetmeyen şiirler.
YAZAN: SÜLEYMAN BERÇ HACİL
[