DUVAR FİLMİ ÜZERİNDEN YILMAZ GÜNEY SİNEMASI!

           Zamanın hışmına uğrayıp izleyemediğim filmlerden biriydi Yılmaz Güney'in ''Le Mur'' u. Epeydir bilgisayar klasörümde 'ne olur beni izle' diye duran bu Güney şaheserini sonunda izleme fırsatı buldum. Filmi izlemeden önce Yılmaz Güney sineması hakkında, yol filminden çözümlediğim kadarıyla kafamda bazı iz düşümler peydahlanmıştı. Nitekim filmi izlerken bazı düşüncelerimde haklı çıktım. Yol'da ki sorunların aynıları ve aslında daha elemlileri, sert bir şekilde vücut bulmuştu izlediğim bir saat elli dört dakikada.


SADE SİNEMASEVERLER

           Sade bir sinemasever izledikten sonra ''Hoopp! Bu ne kardeşim milletin acizliğinden faydalan film yap!'', biraz daha entelektüel bir elemansa ''İstismar Sinemasının tipik bir örneği!'' yorumunu yapabilir filme. Fakat Güney bunu usta Sinematografi gücüyle o kadar iyi veriyor ki bizler seyirci olarak sadece orada yaşayan mahkumların durumlarına kardeşimiz, dostumuz, ağabeyimiz, babamız gibi üzülüyoruz.(Bakınız...Abi ekmek var mı? sahnesi).Gayet bizden, vakur ve "ne haliniz varsa ağlayın" edasında. İnsanın içini acıtıyor ve demagojiye göz kırpsa dahi, prim vermiyor.


MESAJLAR VE TEKNİK ANLAM

         Açlık sorununa getirilen bakış açısı ve filmin özüne işleyen en önemli unsur. Güney, sosyalistlerin yıllarca kavgasını ettikleri açlık ve fakirlik kavramları üzerinde yoğunlaşmış. Kimsesizlik, yokluk gibi konular yönetmenin bildiği kavramlar olduğu için; Güney, oyunculara yanlış replikler yazmamış. Bu yüzden İtalyan yeni gerçekçi filmlerindeki doğallık hatta benim bunun üzerine ekleyerek oluşturduğum İtalyan yeni ''natürel'' gerçekçilik adeta filmin ruhuna işlemiş bulunuyor. Güney'in ustaca kullandığı metaforlarda filmi kaliteli kılan detaylardan. Filmin ilk on dakikasında yer alan devleti simgeleyen ''müdür'', ilerleyen sahnelerin acı gerçeği Ege şiveli ''amir'' filmin önemli göstergeleri ve gidişata dair seyir zevki taşıyan ipuçlarından. Ege şiveli amirin şive ile konuşması ise aslında Güney'in olduğu tarafın bir anlamda açıklaması. Yönetmen bir biçimde ideolojisini seyirciye karakterle aktarmayı başarıyor. Komünist tandanslı şiir okuyan çocuğun falakaya yatırılması ise aklıma gelen başka bir detay ve ayrıca filmin trajikomik unsurlarından. Teknik bakımdan değerlendirecek olursak filmin genelinde kullanılan parmaklık ardı çekimler, filmin doğasıyla bire bir uyum taşıyor. Görüntü Yönetmeni İzzet Akay'la, Yılmaz Güney'in paslaşması oldukça yerinde. Bir başka önemli detay ise canlı doğum sahnesi. Bunun üzerinde fazla durmak istemiyorum çünkü sahne gör ve işit kuralını bas bas bağırarak ve  belgesel sinemayı da filmin süresinden mütevellit yan cebine koyarak irite edici bir sahne "yaratmıyor". Söylenecek fazla söz yok.


HERKESİN DEĞİŞİK, ''SİNEMA YAPMA'' STİLİ!

          Güney, Mezapotamya'dan doğan otorite düşmanlığını, Yol filminden sonra kat be kat üstlere taşımış. Filmin içinde geçen duvar yazıları, özellikle ''altı çizilerek'' çekilmiş olduğu belli olan büst çekimleri bunu destekliyor. Bu durum filmin sanatsallığına az da olsa gölge düşürse de; her sinemacının farklı bir dili, acıları, anlatmak istediği ve üslubu olduğu gerçeğini değiştirmiyor.


SON SÖZ

       Yılmaz Güney'in filmlerinde koleksiyon olarak kendi ideolojisini topladığını görmek istiyorsanız ve ülkemiz tarihinde yaşanan acılara her türlü ideolojiden yoksun bir şekilde kayıtsız gözle bakabiliyorsanız bu film size çok şey katacak.

 
     

                                                                             
                                                                               YAZAN:
SÜLEYMAN BERÇ HACİL