KOCA DÜNYA ÜZERİNDEN BİR REHA ERDEM DEĞERLENDİRMESİ

          Reha Erdem'in Koca Dünya’sını izledikten sonra aklımda oluşan ilk imge Reha Erdem'in orman seviyor olduğudur. Son filmlerinde ormanı illa ki sahne olarak filmlerinin –neredeyse- başköşesine oturtmuştu. Ben orman sevmediğimden benim için en iyi filmi Kaç Para Kaç'tır bu adamın. Gene de yerin dibine sokmadan -ki ayıptır- film hakkında bir kaç kelam edersem -ki okumasanız da istiyorum, edeceğim- şahsımca bu adamın filmlerinde bu kadar çok tekrara düşmesi üzücü bir durum. Kaç para kaç dışında filmlerinde ki karakterler ve mekanlar neredeyse hep aynı. Olaylar bile aynı. A ay'da ki kızın ruhunu, -burada fiziksel bir benzerlikten bahsetmiyorum- Koca Dünya’da ki başrol kıza monte etmiş resmen. Konuşma, stil bu kadar benzeyebilir. Hep aynı şiirsel sözlerde kabak tadı vermeye başladı. Altın oran kullanımına önem vermesinden, tablo gibi karelerden ben de zevk alıyorum ama orijinalliği kaybetmemekte mühim bir mesele. Reha Erdem gibi birçok yönetmenimizde var bu sorun. Sanki belli bir senaryo şablonları var, o şablonda hikayeleri de, karakterleri de hazır ve bu şablon üzerinde yazıp çizip oynuyorlar. Bizim insanımızda var bu özellik. Her alanda var. Bende de var, hatta çok var. Bir şeyi nasıl rahat yapacağımızı anladığımız zaman o rahatlıktan kopamıyoruz. Halbuki daha orijinal üretimler ve bu üretimleri sağlayacak olan gelişim için biraz acı çekmek, kafayı zorlamak lazım. Benim filmde en sevdiklerim çocuk motorla giderken şehrin, çarpık yapılaşmanın, varoşların görüntülerini belgesel niteliğinde vererek; filmin %80'ini oluşturan ormanla, gösterilen şehir arasında da artık bir fark olmadığını, ikisinin de insanlar için aynı olduğunu, şehrinde aslında içinde insanları barındıran kocaman bir orman olduğu fikri, -Bana geçen bu. Adam ne düşünerek Florent Herry'e o kareleri çektirdi bilemem, belki kendi de çektirmemiştir, her şey olmuş olabilir- kameranın Atatürk heykelinin -devlet- gözünden gariban baş karakterlerimize tepeden bakışı, belli bir dönem tamircilik yaptığımdan bildiğim -aslında yapmaya çalıştığımdan- bir ortamı ve bu ortamın karakterlerini doğru düzgün vermesi, müziği, neredeyse her biri bir tablo olan kareleri ve başroldeki hanımefendinin duru güzelliği... Bunun dışında genel olarak hikaye ve fikir basit ve bazı yerleri anlamaya çalışsam da anlayamadım. Belki birikimim yetmedi.

 

                                                                            YAZAN: SÜLEYMAN BERÇ HACİL