Şu sıralar okuduğum kitap bana adeta
hiçbir şeye yeteneği olmayan bir adam olduğum gerçeğini haykırdı. Belki de
yabancısı olmadığım bir gerçeği hatırlattı. Bahsettiğim kitap Zlatan
İbrahimoviç’in hayat hikayesini anlatan ‘’Ben Zlatan İbrahimoviç’’. Normalde
böyle kitaplar okumam. Yanlış anlaşılmasın, aslında biyografi kitapları okumayı
severim ama ergenliğimden beri futbolla ilgili kitaplar okumuyorum. Adam
futbolcu olunca biyografi de olsa bu kitabı da okumam garip oldu ama kitabı
elime almamı sağlayan tek şey kitabın giriş cümlesiydi. Genç bir yetişkin
olarak şu yazıyı yazdığım zamanlarda en sevdiğim televizyon kanallarının Planet
Türk ve NtvSpor olduğunu da göz önüne alırsak; giriş cümlesi de ‘’Gri takım
elbiseleri ve düşünceli ifadesiyle tanınan Barcelona teknik direktörü Pep
Guardiola, biraz sıkılgan bir biçimde yanıma geldi’’ gibi futbolla edebiyatı bayağı
bir harmanlayan bir cümle de olursa; eh, benim gibi hikaye delisi bir adamın da
bu kitabı okumaya başlaması kaçınılmaz olur. ‘’E zaten bu tarz kitapları
okumuyorsun. Ne işi var o zaman kitaplığında?’’ diye soran mantıklı arkadaşlar
olursa da -ki olsunlar zeki insanlara çok ihtiyaç var bu memlekette- o başka
bir yazının hatta o da bunun gibi yazı görünümlü bir itirafın konusudur. Giriş
cümlesine aşık olarak okumaya başladığım kitap şu ana kadar gayet güzel
gidiyor. Lakin canımı sıkan bir durum var ki, yazının başında da söylediğim
yeteneksiz bir adam olduğumu tekrar bana söylemesi bu kitabın. Karakterimiz asi
topçu İbrahimoviç, gençlik yıllarında başından geçenleri, yaptığı
serserilikleri anlatıyor. Bunları anlatırken de ‘’Bakın ben bunları bunları
yaptım. Kimse benim adam olacağımı, bir baltaya sap olacağımı düşünmüyordu ama
ben her antremandan sonra evimin yakınındaki sahaya gidip çalışmaya devam eder,
en iyi ben olacağım diye kendime söz vererek daha da fazla çalışırdım’’ gibi
nasihatler veriyor. İbrahimoviç’in bu nasihatlerini okuyunca kendi hayatıma
baktım. Futbolla olan ilişkime göz gezdirdim. Bende 13-14 yaşlarında futbol
oynuyordum. Daha doğrusu oynamaya çalışıyordum. Yıllardır ‘’Halı saha maçı var
gelir misin?’’ diyen türlü türlü yerlerden türlü türlü sportik arkadaşlarıma
sırt çeviren ben, ne akla hizmet o toprak sahalarda kıçımı yırtmışım şimdi
cidden çok komik geliyor. Topu ayağımda dahi tutamadığım anladığım için
başlangıçta kaleyi tercih etmem hiç zor olmadı. Bostancıspor’a gidiyordum.
Lisanslı falan değildim. Takılıyorum gibi bir durumum vardı. Bacak aramdan gol
yiyordum kim bana lisans verir? 8.sınıftayken de okul takımının antremanlarına
gidiyordum. O kadar kötüydüm ki, diğer kötü kaleci arkadaşım ve o yıllar en
yakın can ciğer arkadaşım Ekrem’le beraber aynı kaleyi 3 gol yiyip birbirimize
devrettiğimiz bir gece antremanı maçında; biz kalede birbirimizle muhabbet edip
gülüşürken uzaktan gelen topları kapattığımız köşelerden yiyorduk. Hayvan gibi
kale. Zaten gözlerim de küçüklüğümden beri bozuk. Bu yaşımda gözlüğümü takmadan
televizyondaki kanal listesini göremeyip ‘’uzak gözlüğüm nerede benim?’’ diyen
ihtiyarlar gibi gözlüğümü arıyorum. Ben Ekrem’in üstüne bir de o karanlıkta
topları da göremediğim için, bakın ayrıca bir de bunun için o kapattığımı
sandığım köşelerden yiyordum golleri. Resmen folloştum. Ama burada şöyle bir
durum vardı ki bende aynı Zlatan gibi çalışıyordum. Pes etmedim. Evde tv’de Sihirli Annem açıkken hem onu izleyip hem duvara top atarak bumerang etkisiyle
bana geri gelen topu tutuyordum. Annemin bütün laflarına rağmen pes etmiyor,
sporla yatıp sporla kalkıyordum resmen. Gecem gündüzüm spor olmuştu. Zamanında
kırtasiyeden aldığım odamdaki plastik basket topuyla da sürekli basket
oynuyordum. Annem daha da çıldırıyordu. Zaten sonrasında sikindirik potaya smaç
basıyorum diye kırmıştım sanırım ama şimdi tam hatırlayamadım. Neyse. Benim bu
kadar çalışmama ve özveri göstermeme rağmen kalecilik kariyerim kovalıktan
öteye gidemedi. Football Manager’de 2030’ları gören, ‘’Nasıl iyi kaleci
olunur?’’ diye abuk subuk kitaplara harçlığını veren ben, kovaydım işte. İşte
tam bu noktadan baktığımda aslında hayatımda bütün özverili çalışmalarımın
ekmeğini yarım yamalak yediğimi veya hiç yiyemediğimi görüyorum. Ya serde mallık var ki parlak zeka bir
insanım, ya şansızım, ya da bence en doğrusu yeteneksizim. Yetenek sıfır,
kapasite yok. Bunun başka açıklaması da yok bence. Çok aradım, çok çabaladım
ama bulamadım. Zamanında İzmir’de Üniversite sınavına hazırlanırken günde altı
saat ders çalışıyordum. Dershaneden çıkıp eve gider hemen derse otururdum.
Sonucunda iki yıllık bölüm kazanabildim. Sonra Dgs falan yapıp lisansa
tamamladım ama olsun. Benim kadar çalışan adam Boğaziçi’ne rahat girerdi. Ben
giremedim. Artık kapasitesiz ve yeteneksiz bir adam olduğumu kabul ediyorum.
Zorlamayacaksın arkadaş. Kendini bileceksin. Neysen o. Mayanı değiştiremezsin
ki. Sende hayatını kurtarmaya bak diyorum resmen kendime. Hayallere dalmaya
gerek yok. Bu kitapta anlatılar ve Zlatan ipnesi işte bana bunları dedirtti. Yeteneksiz olduğumu acı acı haykırdı zihnime…
YAZAN: SÜLEYMAN BERÇ HACİL
YAZAN: SÜLEYMAN BERÇ HACİL