Çok güzel bir deniz. Çok güzel bir orman. Çok güzel bir manzara. Ben hayatımda hiç böyle bir yer görmemiştim. Şaşkınlık duygusu ve bunun getirdiği korku da var ama bir o kadar da cesaretliyim. O kadar mutlu hissediyorum ki kelimelere sığdıramam. Doğa sanki sadece benim için süslenmiş bir fahişe. Cennette gibiyim…
Daha önce Bodrum’da hissederdim bunu. Burası
da Bodrum kıyılarına, Bodrum denizine benziyor ama değil. Güneş sanki tatlı
ışığını yine Ege’den yüzüme yansıyor. Sanıyorum ki cennette olmak insanı ancak
bu kadar mutlu eder...
Kıyıdan
denize giriyorum; bulunduğum bu ortama, bu manzaraya ve hissettiğim bu harika
mutluluk duygusuna hayran olarak. Deniz mis gibi, tertemiz. Masmavi, kristal
bir çarşaf. Berrak ve hareketleri sanki nazik bir insanmış gibi görünen su. Dağ
eteklerinde filizlenmiş ağaçlar. Burası Çanakkale. Çanakkale nasıl bir yermiş
ya? Çanakkale nasıl da güzel bir yermiş meğer? Tabii denizi burası. Denizi, havası
suyu ve önümde beliren dağ manzaralarıyla böyle güzel bir cennet miymiş gerçekten
de Çanakkale? Yoksa cennetin gizli bir yüzü müymüş burası, kimsenin bilmediği…
Biraz yüzüp çıktım denizden, çok sürmedi. Kıyıdan
çıktım yine, ama bu sefer girdiğim yerden farklı bir çıkışından. Kıyının, şehir
merkezine ayak basılan tarafından… Çıktım
ve kendimi bir anda bir ağacın altında insanların arasında buldum. Islaktım ve
havlum yoktu. Altımda sadece deniz şortum. Çevremdeki insanlar bildiğimiz
halktı. Bıyıklı emekli amcalar. Bana İtalyanları anımsatan, İtalyanlara benzeyen
Türkler… Benzettiğim o yüzler... Çevredeki banklara oturmuşlar, bazıları kendi
hallerinde, bazılarıysa gülümseyerek bana bakıyorlardı. Teyzeler vardı. Gülümseyen,
o tahmin edeceğiniz yaşlı, bilmiş sırıtışlarıyla teyzeler… Ama mübarekti
yüzleri, beni rahatsız etmiyorlardı. Bugün sanki tüm hayat deneyimlerini unutmuşlardı
beni izlerken. Yargısız ve sanki onların çok sevdiği biriymişim gibi
gülümsüyorlardı bana. Sanki torunlarıymışım gibi, ya da onlardan biriymişim
gibi…
Kurumak için güneşe dayadım sırtımı. Yanımda havlum
yoktu. Uzun saçlarımdan sular dökülüyordu taş zemine. Hala mutluydum ve bu
mutluluk sanki ömrüm boyunca sürecek gibiydi. Bana sanki cennetteymişim gibi
hissettiren o mükemmel yüzme ve doğayı gözlemleme deneyiminden sonra, hala o alışık
olmadığım ve sanki artık bana misafir olmayan, benimle kalacak huzur duygusunu,
onun için bir eyleme geçip geçmediğimi bile bilmeden elde etmiştim. Sonsuz
huzur; sanki buraların kalıcı bir sakiniymiş gibi yerleşmişti ruhuma. Beni hiç bırakmayacakmışçasına…
YAZAN: SÜLEYMAN BERÇ HACİL