İlkokuldaki
beden derslerinde futbol değil de basketbol oynayan azınlık tayfadandım. Bunun
birkaç sebebi vardı. Bir kere basketbol oynamayı severdim. İkincisi futbolu
kötü oynardım. Boş geçen beden dersleri maçları öncesi yapılan adam seçimi
sırasında iyi oynayanlar beni hiç seçmedikleri için bende bir müddet sonra
aralarına gireyim de bende futbol oynayayım demek yerine basketbol oynamayı
tercih ettim. Bu kafaya erişemediğim ve benimde herkes gibi futbol oynamam
gerek diye ataerkil düşündüğüm zamanlarda sırf futbol oynayabilmek için kaleye
de geçtim -mahalle maçlarında kötü top oynayanlar her daim kaleye geçer- fakat kalede de çok kötüydüm. Adım kovaya
çıkmıştı ve anlaşmıştım ki futbol hiçbir mevkisinde görev yapabileceğim bir
spor değildi. İlkokulun belli bir dönemi ve lise hayatımın tamamını basketbol
oynayarak geçirdikten sonra lise ve daha sonrası üniversite zamanımda üç
aylığına gittiğim vücut geliştirme salonu geçmişimden sonra spor yapmayı
tamamen bıraktım. Orada ilerleyeceğim bir kariyerim olmadığını anlamıştım.
Albert Camus’un sakatlanıp kaleciliği bırakması gibi benimde kaleyi bırakıp
edebiyata yönelmem en doğrusuydu. Bu sebeptendir ki üniversitede paramı ancak
yemek yemek ve kitap okumak için harcadım.
2016 yılından.