KIŞ AYLARI: DEPRESYON




§ 1-Eskiden düşünürdüm kış aylarını mı daha çok seviyorum yazları mı diye. Karar verdim ki yaz aylarını daha çok seviyorum. Kışları -bu kış dediğime sonbaharda dahil- insanlarda ister istemez hüzünlü ve depresif bir hal meydana geliyor. Bir de kış mevsiminin insanlara bu depresyon halinin dışında getirdiği daha başka zorluklar da var. Belki bu haller yüzünden insan bu mevsimde depresyona girmeye bu kadar meyilli olabiliyor. Onu bilemiyorum.


§  2-Kışın aşık olmak zor mesela. Öyle ‘’Kasımda Aşk Başkadır’’ geyikleri var ama inanmayın. Bu tamamen kapitalizmin mal satmak için ürettiği bir slogan. Yazın âşık olmak ise çok kolay. Çünkü zaten herkes çıplak. Kışın bir gizem var, bir bilinmezlik var öyle kolay göremiyorsun karşındakini. Havaya bakıyorsun, gri bir matlık hakim. Kıza bakıyorsun zaten minyon bir tipse üstündeki montun içinde kaybolmuş oluyor. Onu göremediğin için gizem daha da artıyor ve sonucunda yalnızca aşk olamıyor. Oluyorsa da eğer resmen bir bilinmeze âşık oluyorsun. Atmosfer Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı filmine dönüyor.


§  3-Bir de kış ayları fakirliğini daha çok hissediyor insan. Havalar soğuk, yağmurlu. Her insanın üstüne mont alacak parası yok. Hatta alamıyor ve üşüyor. Ama yazın zaten monta gerek yok. Sonra insanlar kışları pahalı diye bot alamıyor. Spor ayakkabılarıyla bütün bir kışı geçirmeye çalışan insanlar var. Böyle zamanlarda fakirlik daha da anlaşılıyor. Yağmurda giydiğiniz spor ayakkabılarınızın içine su giriyor ve çoraplarınız leş oluyor. Ayakkabılara giren o şey su olmuyor ama aslında. Su kisvesine bürünmüş ve aslında ‘’Sen fakirsin ulan!’’ diye bağıran ıslak bir ses oluyor. İşte bunlar insanı kış aylarında depresyona sokuyor.


§  4-Yazın ise tek sevmediğim yönü eğer hafiften göbeğiniz varsa onu gizleyememeniz. Hele bir de gömlek falan giyerseniz o gömleğin içinde iğrenç bir görüntü oluşturuyor. Saklayamıyorsunuz. Ama kışın montla o ayva göbeğinizi absorte etme şansınız var. Yazın öyle mi?


2016'dan.



                                                                                        YAZAN: SÜLEYMAN BERÇ HACİL